9 Mart 2008 Pazar

NASIL BİR OKUL İSTİYORUZ?

Kader Özge YÜCEL 11/SOS/A

Kendi farklılıklarımız içerisinde, kişisel niteliklerimize göre ayrıldığımız, çağın gereklerine uygun aydın fikirlerin konuşulduğu ve uygulandığı, fennin, bilimin ve milli değerlerin ön planda tutularak herkesin bu çerçeve içerisinde tutum ve davranışlarını sergilediği ve bunların en yetkili makam olan yönetim-idare tarafından kontrol altında tutulduğu, sorumlu olduğumuz alanlar hakkında her an değişebilen ve ilerleyebilen mevzuatlar hakkında bilgilendirildiğimiz, bizler için en çok üstünde durulması gereken konuların her daim ön planda tutulduğu, toplumsal çevremizde gerçekleşen olaylara rağmen, bizlerin fikir dünyamızın ve dolayısıyla toplumun dinamik fikirlerinin oluşturulması için uygun düşünce ortamının sağlanabildiği, her türlü sağlık ve güvenlik önlemlerinin alındığı, her şeyden önce tamamen öğrencilerin menfaatlerinin göz önünde bulunduğu, her konudaki gerekli önlemlerin doğru zaman aralığında gerekli kişiler tarafından alındığı, hem kültürel hem sosyal gelişimimizi sağlayabileceğimiz bir ortamın sağlanabildiği, fikirlerimizi her zaman çekinmeden belirtebileceğimiz ve zihnimizi meşgul eden soruları ve sorunları rahatlıkla aktarabileceğimiz bir idarenin olduğu, tamamen bizlerin menfaati için çalışan bir okul aile birliği, bizleri her konuda geliştirmek için çalışan ve bizler ilerledikçe bizleri daha da ileriye götürebilecek öğretmenlerin olduğu, hiç kimsenin hiç kimseden hiçbir konuda tereddüt etmeyeceği, taze beyinlerin yanlış ve gereksiz siyasi propagandalarla kirletilmesine izin

8 Ocak 2008 Salı

Mektubunuz var!

Kader Özge YÜCEL

Değerli arkadaşım Eda,

18 yaşın kutlu olsun. Heyecanla bekledin bu tarihi. İşte sen artık bir yurttaşsın. Hani hayatımızın çizgisini belirleyen 4 yılda bir yapılan seçimler var ya, işte artık sen ve diğer vatandaşlarımız sayesinde hayat bize, Türk’e, Kürt'e Türkmen’e, Gürcü’ye, Çerkez’e, Sünni’ye, Alevi’ye gülecek. Hep derdin ya; “Bağımsız ve çağdaş bir toplum bir çağlayandır ve o çağlayanın önüne çekilen set dayanamaz ve yıkılır.” İşte sen çağlayanda bir damlasın şimdi. Tüm kudretini sahip olduğun asil kanda arayan sorumlu bir damlasın. Sen kişiliğinden önce devrimleri topluma uygulayanlardan değilsin, çünkü sende bilirsin ki yenilikleri benliğinden önce diğer insanlara yaşatanlar, o insanlara geri adım attırırlar. Ve gölgesini satamadığı ağacı keserler. Görev senin! Öğretmen olacaksın, okulları bilimin, fikirlerin ve Ata’sını unutmayan gençlerin yuvası yapacaksın. Doktor olacaksın ama kota doldurmak için insanları yok yere masaya yatırmayacaksın. Müteahhit olacaksın ama demirden çalmayacaksın. Savcı olacaksın ama dürüst ve şerefli bir savcı. Sabahları yüzünü karla yıkayacağın şarka gitmekten korkmayacaksın, niye korkasın ki, her yer memleketin, bölücüler senden korksun. Sınırlarımız içinde başka dillerin konuşulduğu yerlere gideceksin, o dillerden ağıtlar dinleyeceksin, anlamayacaksın ama ağlayacaksın. Tüm insanlar kardeştir. Hangi milletten olursa olsun, kardeşine zulmedeni doyurmayacaksın. Açlıktan son nefesini soluyor olsan da kendini satmayacaksın. Rabb’inle aranda kimse olmayacak. Arı sokmasın diye peteği kurutma! Dünyada herkese yer var. Yıkıp kaçma! Kusursuzluğunu kusurlarının içinde sakla. Yobazlardan korkma, korktuğun şey sana zarar verir. Sisten korkma, kurt sisli havayı sever, kurttan da korkma. İnsanları kayırma! Unutma senin deden, onun dedesinin dedesi de köylüydü, çiftçiydi. Soyguncularla savaş! Yitirilenlerin ardından üzül ama vakit kaybetme. “Bir” giderse “bin” gelir unutma.

Çorak topraklara gideceksin, gölgenin olmadığı topraklara, güneş fena yakacak biliyorum. Belki teninden ter yerine kan gelecek, yani o kadar sıcak olabilir. Unutma yorulmak yoktur, tükenmek vardır. Kolay tükenme, tükeneceksen bile iki sene sabret, ben ve diğerleri, bilincindeyiz.


Kısık Ateşte 70 Yıl

Kader Özge YÜCEL 11-Sosyal-A

Büyük bir kaynar kazan düşünün, ve içine düştüğünüzü. Zor da olsa, bir şekilde o kazandan çıkabilirsiniz. Çünkü sizi hızla öldüren ve bunu açıkça belli eden bir sorunla karşılaşmışsınızdır. Yaşamanız için oradan çıkmanız gerekmektedir. Ve sonunda çırpınarak, çabalayarak çıkarsınız. Çünkü farkındasınızdır. Bir de ferah, serin bir suyla dolu kazanda olduğunuzu düşünün. Her şey rahat ve güzeldir. Fakat, kazanın altını göremezsiniz. Dolayısıyla da altında yanan ateşi. Su kısık ateşte ısınır ve anlamazsınız, her şey sana yolundaymış hatta güzelmiş gibi gelir. Her şey böyle başlar zaten, önce huzur verirler sana, sonra neyin var neyin yok, hepsini yok ederler, başta fikirlerin olmak üzere. Su ısındıkça derin okşanır, mayışır ve uyuşursun. Ve su kaynama derecesine geldiğinde hiçbir uzvunu hareket ettiremeyecek hale gelirsin. Ve bu ateşi yakanlar seni en güzel yerinden yemeye başlarlar. En iyisi biz suyumuzun sıcaklığını kontrol edelim. Isı artıyor olabilir. Yani, Telekom, TCDD İzmir Limanı, Petkim, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. nin bazı kolları, Tedaş, Tekel... Bu onun açık bir örneğidir. Aslında bazı rahatsızlıklarda antibiyotik kullanmak hastalık kaynaklarını yok etmek açısından iyi gelebilir. Ama herkes bilir ki antibiyotiğin fazla kullanımı sağlıklı hücrelerin de ölümüne yol açar. Bu da onun açık bir örneğidir. 10 Kasım 1938 saat 09.05.01 den itibaren suyun ısısı değişmiş olabilir, kontrol edin. 70 yıldır kazan ısınıyor mu acaba? Bir de dünyayı bir orman olarak düşünün, kendimizi ve değerlerimizi hem karıncaya hem “ormanlar kralına” karşı korumalıyız. Yani en küçükten en büyüğe kadar. Çünkü zaman bize bunu öğretti. Karıncanın hayatı boyunca çalıştığı ve hakkı olan paya “ormanlar kralı”nın el koyması olabilir mi hiç? Söz ve karar sahibi olmak doğru bir kamusal anlayıştır. Rekabetin arasında olan kimlere olur? Manipüle olmuş vatandaşa. Yerli-yabancı ne olursa olsun kısık ateş kimin elinde olursa olsun, yakar. Çünkü her ikisi de tökezlemenin etkisini artırır. Yöntemi önemli değil, özelleştirme özelleştirmedir. Vatanımız bizim için özeldir. Örneğin bir yabancı; “Türkiye, benim için çok -özel-sin.” derken, biz sıcaklığı artmakta olan suda mayıştığımızdan anlamayız belki ama, Türkiye her şeyi ile bizimdir. Kamu varlığının gerçek değerleri korunmalıdır. Ülke kaynakları ile oluşturulmuş telekomünikasyon alt yapısının sermaye çıkarları için değil, halk yararına kullanılması gerekir. Tüm vatandaşlara ekonomik ve kaliteli hizmet gereklidir. İşsizliğin artması ve iş güvencesinin azalması da bunun yan etkileridir. Sorumlu vatandaşlar olarak dikkatli olmalıyız. Ekonominin “Bıçak sırtı”nda olması güvenilir değildir. Isıyı kontrol etmenin tam vaktidir şu an.